seyhan barok

KÜLTÜR

Operadaki transtan takat dersleri

Seyhan transseksüel bir kadın. Ve Kürt. Ve alevi. Onur Yürüyüşü’nde “Barok Opera var dediler, geldik” pankartıyla meydan okuyan biri vardı ya, işte o. Eğlence ve sanat işleri yapıyor. Oynadığı son film Çekmeceler.6 Mart’ta vizyona girecek. Ayrıca tiyatroyla ilgileniyor, bir kabarede şov yapıyor.Seyhan umutsuzluğa kapılmak için birçok kişiden daha fazla neden bulabilir. Oysa kendi ayakta kaldığı gibi başkaları için de didiniyor. Bu takati nereden buluyor? Herhangi bir şeyin iyiye gidebileceğine inanmayı nasıl sürdürebiliyor? Bunları anlattı.


Son zamanlarda nasılsın, iyimser mi kötümser mi?

Seyhan Arman: Genel olarak, bildiğim yolda ilerlemek ile ilgili inancım var. Doğru bildiğimi yaptığımda olumlu sonuçlar alabileceğimi düşünüyorum.

Neyi kastediyorsun “doğru bildiğim” derken?

Daha önce öteki olarak gördüğüm kişilerle bir bağ kurduğumda daha farklı bakmaya, daha doğru davranmaya çalışıyorum.

Bunun için kendini zorluyor musun?

Çok zorlamıyorum. Nefret diye bir şey yok benim için. Sevmediğim tipler, tarzlar, anlayamadığım, anlamakta zorlandığım insanlar, gruplar var. Bunu, kendi öteki olmam üzerinden değerlendiriyorum. Bir başkası, benimle ilgili fobisini tanıştığımızda yenebiliyor, aslında yaptığı genellemenin yanlış olduğunu anlıyor. Ben de kendi genellememin yanlış olabileceğini düşünüyorum. Mesela başörtülü kızların dapdar pantolonlar giymesi, park köşelerinde sevişmesi karşısında 4-5 yıl önce “Yok, böyle bir şey olamaz” diyordum, mantıksız geliyordu. Belki bu genel başörtüsü yargısı üzerinen yaklaşıyordum.

Kendini politik biri gibi görüyor musun?

Hiç politik biriymişim gibi gelmiyor bana. Politikadan çok anlamıyorum da. Bir grup kendini tatmin etmek için bir lider çıkarıyor ve onun arkasından gidiyor. Hiçbir zaman hiçbir lidere hayranlık hissetmedim.

Politik olayları okuyup izliyor musun peki?

Okuyor-dum, izliyor-dum. Takip etmeye çalışıyordum. Sonra bir baktım ki bu yüzde 50 oy alma muhabbeti var ya… e biz bunu hak ediyoruz. Bazı transseksüel, eşcinsel arkadaşlarımız AKP’ye oy veriyorlar. Verebilirler, bunda hiçbir problem yok, o kendilerinin problemi. Ama o kadar sempatizanlar ki… Bu adamlar, sıra bize geldiğinde bizi öldürecekler. Özendikleri sistemleri görüyoruz, böyle oluyor. Bugün IŞİD’in binalardan attığı eşcinsel erkekleri izliyoruz. Aynı kafa sonuçta. Bunu yapabileceğini bildiğin, canına kasteden birilerinin arkasından gidebilmeyi ben gerçekten anlayamıyorum. Bu kadar kişiyi görünce de “Tamam ya, ne olacağını bir görelim” diyorum. Çünkü izliyoruz, tatışıyoruz, ay twitter’dan yazıyorsun, o oradan bir şey diyor… Baş ağrısı, başka bir şey değil. Şu anda bir güç var ve böyle gidiyor. Belli ki bir süre daha gidecek. Kendi kendini yok edene kadar ya da zamanı dolana kadar. Kendimi yormamalıyım diye düşündüm yani.

Önceleri daha aktif miydin?

Çok koyu bir aktiflik de yoktu belki ama… Tamam, şimdi AKP’ye karşı durayım. Kim var ki karşısında? CHP fos ya da HDP kendi havasında.

HDP cinsel yönelimler, cinsiyet kimliği ile ilgili şeyler söylüyor, neden ilgini çekmiyor?

Ben cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’a oy verdim. Ama HDP hiçbir zaman iktidar olamayacakmış gibi geliyor. İnanmıyorum yani. Doğru şeyler yapsa da güçlü olamayacak. HDP söz konusu olduğunda AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi herkes karşıda. Zaten oradan çıkamayacak bir parti içinde benim çaba sarf etmeme gerek yok. Ben sağlamcı biriyim. HDP’nin bir sürü milletvekili bizim için bir sürü şey söyledi, yasa tasarısına kadar bir sürü şey yaptılar ama tabanda durum ne? Tabanda işler bu kadar güllük gülistanlık mı acaba? Değil.

HDP’nin tabanı HDP gibi düşünmüyor mu?

Düşünmüyor. Zaten HDP’nin de tabanına direkt gidip bunu böyle anlattığını düşünmüyorum. Yani gitsinler mesela Muş Varto’daki bir mitingde bunu anlatsınlar. Bunu yazılı olarak bir yere koymak, onun üzerinden de bizim konuşmamız, “Ay ne kadar güzel, işte böyle böyle yaptılar” demek başka bir şey, bunu gerçekten tabana açıklamak, tabanın bunu destekliyor olması başka bir şey.

Politikacılar transseksüller ile doğrudan iletişim kuruyor mu?


Evet, tabii ki. Dernekler bazında böyle ilişkiler var. Bir yandan yaptıklarını inkar edemeyiz. Yürüyüşlerimize falan bile kaç tane politikacı katıldı. HDP’den de, CHP’den de. Bizimle ilgili mesela soru önergeleri verebiliyorlar. Büyük bir olay olduğunda meclise taşıyabiliyorlar. Parti tüzüklerine bu konuyu koyuyorlar. Belediye meclis üyesi mevzusu var. CHP’den açık kimlikli iki eşcinsel arkadaşımız seçildi. HDP’den adaylar vardı. Yeni dönemde milletvekili aday adayları olacaktır. Aday da olur mu, bilmiyorum. Bir şey yapmıyorlar diyemem. CHP de adım atıyor. Binnaz Toprak mesela. Bunu görmemek için kör olmak gerekiyor. Ama CHP’de de durum aynı. Onun da tabanında değişen bir şey yok.

Ama CHP ile HDP’nin düşünsel açıdan bir sorunu yok diyorsun…

Tabii ki var canım. “Acaba bizi kullanıyorlar mı” gibi tartışmalar var. Ben hiç kullandıklarını düşünmüyorum da… Bir sürü soru işareti var. Henüz net bir icraat yok. Ben gemi yanaştı mı yanaşmadı mı, ona bakıyorum. Henüz gemi yanaşmadı. Bana mesela bu seçimlerde belediye meclis üyesi olur musun denildi, hayır dedim.

Neden?

Yapabileceğimi zannetmiyorum. Siyasetle ilgili hiçbir şey bilmiyorum ki. Gidip ne yapayım orada? Aykırı bir ses olmaktan başka…? Öğrenir miyim, öğrenirim. Ama öyle bir gücüm, isteğim yok.

seyhan 1
seyhan 2

a
Teklif nereden geldi?

Farklı örgütlerden oluşmuş bir platform vardı. Oradan söylediler. BDP’den meclis üyesi adayı olur musun, dediler. Ben de dedim ki ben BDP’yi taşıyamam. Çünkü bir partiden aday olman için yüzde yüz o partinin fikirlerini paylaşman gerekiyor. İnsan hakları açısından BDP’nin çok önemsediğim fikirleri var ama hiç katılmadığım olaylar da var. CHP için de aynı şey geçerli. O yüzden hayır dedim. Şimdi, milletvekili adayı ol, falan diyorlar. Boş hayaller gibi geliyor bana şu anda. Birisi olabilir mi, umudum var, olabilir.

Milletvekili olsan neler yapabilirsin?

Milletvekili olsam bir kere transseksüel bir kadın ilk defa meclise girmiş olur. Orada birkaç tartışmanın içinde de olurum, o kadar. Başka ne olur? Milletvekilleri ne işe yarıyor ki? Ben gerçekten bilmiyorum milletvekillerinin ne iş yaptığını. Arkadaşın, eşin dostun tayin işlemlerini falan yapıyorlar. Tek fikir var. Birisi şu olacak diyor, onlar da onaylıyor. Bu mu yani? Milletvekillerinden değişmiyor, tabandan değişiyor her şey. Ben ‘halk’ın söylediği şeyi daha çok önemsediğim için ‘halk’ın değişmesi benim için daha önemli. Halk da transseksüelliğe nasıl bakıyor, biliyoruz.

Halkın uzak olmayan bir vadede değişebileceğini düşünüyor musun?

Şu anda bile değişmiş durumda aslında. Bir kere teknolojinin gelişmesiyle birçok şey değişti. Klişe bir fotoğrafımız vardı halkın gözünde. Yani işte jiletçi, seks işçiliği yapan, ahlaksız… Ama şimdi bunu değiştiriyorsun. Niye? Yeni gelen jenerasyon bir kere vasıflı. Doktoru geliyor, öğretmeni geliyor, mühendisi, hostesi geliyor. Hayatın bir sürü alanına karışan kişiler var.

Transseksüel doktor var mı gerçekten?

Evet, var. Bir sürü transseksüel kadın geliyor. Bunlar belki tek tük şu anda. Ama bugün 16 yaşında bana “Abla ben transseksüelim. Babamın oğlunu bir psikiyatr odasında kaybetmesini istemiyorum” diyebilecek güçteki bir çocuk, on yıl sonra senin karşına öğretmen, doktor olarak gelecek. Çünkü bilinçliler. Çünkü önlerinde örnekler var. Eskiden Bülent Ersoy ve Zeki Müren gibi iki seçenek vardı. Şimdi öyle değil ki. Yüz bin tane seçenek var önünde. İnternetten hepimize ulaşabiliyorlar, bir sürü şeyi söyleyebiliyorlar. 20 yıl sonra insanların gerçekten hayatın her alanında bir transseksüel kadınla karşılaştığını düşün. Öteki olmak tanışmamaktan geçiyor ya, tanışmış olacaklar. En azından “Ya bir dakika, farklı olanları da varmış”a kadar gelebilirse, öteki olarak görmeyecek. Yarın bir gün caddede seks işçisi bir trans kadın gördüğünde ya da öldürülmüş bir transseksüel kadın gördüğünde “Lanet olsun, zaten bunlar hak ediyor. Ahlaksız pislikler” demeyecek. “Yazık, kim bilir kimdi” diyecek. Daha normal bir yerden bakacak.

Sen başka transları nerede tanıdın?

Bizde öyle bir şey yok. Hemşehri hemşehriyi gurbette öpermiş. Hemşehricilik bile varken… Trans bireylerle ya da diğer LGBT bireylerle ortamdan tanışıyorsun. Ama şimdi benim durumum artık daha farklı bir yerde. Ben tanımasam bile o beni tanımış oluyor. Bana merhaba diye Facebook’tan mesaj atsa tanışmış oluyoruz. Facebook’tan, Twitter’dan, web sitem üzerinden gerçekten çok kişi yazıyor bana.

Bu insanlara ulaşmak için sen çaba sarf ediyor musun?

Bir şey olduğunu görürsem… Geçtiğimiz günlerde Doğu’da bir çocuk intihar edecekmiş, mesaj yazmış kendi sitesine, ona ulaşmak için çaba gösterdim. Zaten artık derneklere ulaşıyorlar. Bana ulaştıklarında da ben doğru derneğe yönlendiriyorum. Trans geçiş süreciyle ilgiliyse Trans Değişim Derneği’ne gönderiyorum, Lambda’ya gönderiyorum, avukat arıyorsa avukatların ismini veriyorum, SPoD’a yönlendiriyorum, İstanbul LGBT’ye, Pembe Hayat’a… Bana mesaj yazanlara mutlaka cevap veriyorum.

Hangi dernekleri işe yarar görüyorsun?

Her dernek işe yarıyor. Bizim trans tabanımızda da böyle “Dernekler ne yapıyor ki” gibi şeyler var ama dernekler çok şey yapıyor. Hiçbir şey yapmadığını düşünelim, akranların buluşma yeri bile olsa bir şey yani. Sadece sosyal politika üretmek için bir dernek var. Daha ne yapsınlar yani?

SPoD’dan mı bahsediyorsun?

Evet. Yasaya cinsel yönelim, cinsiyet kimliği maddesini eklemek için bir sürü dernek uğraşıyor. Kısa vadede dişe dokunur bir sürü şey yapmaya çalışıyorlar.

Böyle onlarca dernek var mı?

Var. Hemen hemen her şehirde bir dernek var.

Sen hiçbir zaman bir derneğin üyesi olmadın, değil mi?

Üyesi ne yapar ki derneğin? Bir derneğin üyesi olmaktan çok daha fazla şey yapıyorum. Benim artık fiziksel olarak orada durmak gibi bir şeyim yok. Ama onun dışında bir şey olduğunda… Mesela Trans Misafirhanesi bunlardan biridir. Dolapdere’deki Trans Misafirhanesi yararına düzenlediğimiz defilede yaklaşık 40 bin lira topladık.

Translar iyi organize oldukları takdirde kendi maddi sorunlarını çözebilecek durumdalar mı?

Tabii ki çözebilecek durumdalar. Zaten yıllardır biz çözüyoruz, kimse çözmüyor ki. Bir cenazemiz olduğunda, bir şey olduğunda zaten çözüyoruz. Hepimiz güçlü insanlarız, bir şekilde güçlüden ziyade savaşçı insanlarız. Çok küçük yaştan beri dışlanan, öteki sayılan bir grubuz. O yüzden de daha saldırganız.

Çok aktivist trans tanıyor musun?

Bu biraz göreceli bir kavram. Kim aktivist ya da değil, kim o kalıba giriyor ya da öyle bir kalıp var mı, bunun kararını ben veremem. Ama etrafımda tanıdığım sağlam aktivistler var mı, var. İlla derneklerle ilişkilenmeye, bu kadar büyük organizasyonlar yapmaya da gerek yok bir trans kadın için. Ben her gün metroya biniyorum işe giderken, bundan büyük aktivizm yok yani. İnsanların içine karışıyorum. Trans arkadaşlarımız metroya binemiyorlar örneğin. Metroda çok ışık var ya makyaj yapmak zorunda hissediyor, tribe giriyor falan. Ben zaten hayatın her alanında böyle yürüyorum. İş yerine gidiyorum, orada herhangi bir LGBT birey ile ilgili bir şey oluyor… Sonuçta günlük dilimiz çok çirkin. Sadece LGBT bireyler için değil, kadınlar için, herkes için böyle. Bütün küfürler anaya avrada; sekste aktif olmak, üstünlük üzerinden. En aktivistim diyen bile bunları kullanıyor. “Hayır, bir dakika, o olay öyle değil, böyle” diye düzeltiyorum. Ya da ben olduğumda ona dikkat etmek zorunda kalıyorlar, bir süre sonra o dil de değişiyor.

Gezi Eylemleri’ne katıldın mı?

Katıldım, evet. Gezi çok doğru bir yerden çıktı. Doğruydu da. O dönem provadaydım. On saat prova yapıp oradan geliyordum. Bazı gruplar kullanmaya çalıştılar. Bu bir gerçek. CHP üstüne almaya çalıştı, bilmem ne. Stand açmalar, bir kendini tanıtma şeyi falan… Bunlar bana alakasız geldi. Bir süre sonra festival gibi geldi, öyle düşündüm ve rahatsız oldum. Zaten o broşürlere gerek kalmadan herkes birbirini tanıdı. Çünkü aynı yerde yatıyorsun, aynı çayı içerken sohbet ediyorsun. Sen LGBT haklarıyla ilgili bir şey anlatıyorsun, o da sana kendi baktığı yerden bir şey anlatıyor. Üstüne broşür dağıtmak, sticker yapıştırmak falan, bunlar çok gereksiz gelmişti o dönemde bana. Festival olduğunu düşündükten sonra da gitmedim.

Bir bütün olarak Gezi Eylemleri sana neler hissettirdi?

Bir kere ben çok uzun yıllardır yürüyüşlere katılan birisi olarak sokağa çıktığımda çok şaşırdım. Yürüyüşlere gelenlerin tipi bellidir. Hiç tanımasan bile yabancılık hissetmezsin. Gidersin bir yürüyüşe, mesela 1 Mayıs’a, gelenler aynı kişilerdir aslında… Bunlar başka kişilerdi. Arka sokaklardan çıkıp çıkıp gelmişlerdi. Hiç tanımadığım insanlardı. Ve o yüzden çok doğruydu. Ve o yüzden çok güçlüydü aslında. Daha büyük yerlere gitsin diye ummuştum. Daha az korkak davranılsın… Daha böyle yaptırım gücünün olabileceği şeylere… Hükümet istifaya zorlanabilirdi, bazı şeylerde geri adım atması sağlanabilirdi, bir sürü şey olabilirdi. Eylem yapmaya alışık olmayan insanlar, bir süre sonra geri adım attılar, koktular gazdan mazdan, sindi yani. Sinmeseydi… Çünkü haklı bir şey yapıyorsun, daha doğru taleplerle karşı çıkabilirdik. Başka bir yere evrildi. Yine de Gezi Gezi’dir yani. En kötü haliyele bile çok başarılıydı bence. Çok içten gelen bir şeydi. Kimsenin profesyonel olarak organize ettiği bir iş değildi. Ve Gezi’den sonra çok şey değişti. Gezi’den sonra insanlar net olarak durduğu yeri bildi. Hayal bile edemeyecekleri şeylerin ne kadar kolay olduğunu, negatif ya da pozitif anlamda, görmüş oldular. Yani aslında Gezi bize bir sürü şey öğretti. İstersek nasıl örgütlenebileceğimizi gösterdi. LGBT bireyler açısından da iyi oldu. İnsanlar bizimle tanıştılar.

Nasıldı orada ilişkiler?

Bir kere 24 saat orada olan bir sürü arkadaşımız vardı. Bugün sol örgütlerin bizi kucaklaması gerektiğini düşünürsün ama yok yani. O kadar ötekiyiz ki. Bir sürü şey söylediler bizimle ilgili, bir sürü negatif şey yaptılar, orada biraz daha tanıştık. “Evet ya,” dediler, “aslında bunlar öteki değil, bizden birileri.” Zaten o yüzden hemen sonrasındaki LGBT yürüyüşü o kadar kalabalık oldu. Çünkü LGBT yürüyüşüne katıldıklarında “Lan ibne mi diyecekler benim için” falan diye düşünürlerdi ama Gezi’nin devamı gibi bir yere gelince fotoğraflarını paylaştılar. Hiç böyle şeyler söylemeyecek insanlar “Direniyoruz ayol” falan dediler. Bütün ötekiler orada tanıştı, güzel oldu.

Yürüyüş günü ne hissettin?

Her zamankinden farklıydı. Aslında ben o yıl katılmayacaktım, Gezi muhabbeti üzerinden katıldım.

Niye katılmayacaktın?

Benim de eleştirdiğim şeyler var yürüyüşlerde. Bazen sıkılıyorum, söylediğimde ahlakçı bulunuyorum.

Nasıl?

Ne bileyim işte. “Ay yılda bir kere de götümüzü açma hakkını kullandık” diye orada götünü başını açmak… Şimdi, kime neyi anlatıyoruz bir kere o yürüyüşte, ona bakmak gerekiyor. Aslında seni kabul etmeyen insanlara “Ya bir dakika, biz de varız, biz de normaliz, sizin gibiyiz”i anlatmaya çalışan bir şey diye düşünüyorum. Ama öbür taraftan bakıyorsun hiç sizin gibi olan bir şey yok. Ne kadar aykırı olmaya çalışıyoruz!

Sen daha sıradan görünen bir güruh olmasını mı tercih ederdin?

Sıradan değil, normalde neyse öyle olmasını istiyorum. Sen normalde de götünü açarak geziyor musun, gel burada da götünü aç. Ama burayı böyle bir aykırılık zamanı gibi görmek, bizim önyargılarımızla da alakalı. Eşcinselsen bunu yaparsın. Saçın böyle olur, farklı giyinirsin, pembe pantolon giyersin… Hayır, böyle bir şey yapmazsın yani.

Festivallerin özelliği bu değil midir?

Götünü açmak mıdır festivallerin özelliği? Şimdi, biz zaten şenlik yapacak durumda değiliz. Bu Amerika özentisinden biraz bıkmamız gerekiyor. Mesela ben eşcinsel evlilikleri de savunmuyorum. Eşcinsel evlilik olabilir. Bu bir hak ve bunu almalıyız. Ama şu anda değil. Şu anda “Eşcinseller evlenmeli” diye çıktığın zaman bir şey anlatmak istediğin insana anlatamıyorsun. O da diyor ki “Ay siz bizim aile yapımıza mı saldırıyorsunuz?” Yahu bir dakika, önce seni bir görsünler, değil mi? Yüz basamaklı bir merdiven var, aktivistler çıkmışlar sekseninci basamağa, mesafe almışlar, oradan “Eşcinsellere evlilik” die bağırıyorlar… Daha merdiveni görmediler, dur bir dakika. Önce sen, derdimizi anlatmak istediğimiz kitle kimse, bir merdiveni göster, sonra birinci basamağı göster, ikinci basamağı göster… Önce varlığını kabul etsinler. “Eşcinsellik bu yüzyılın meselesi değil” diyene eşcinsel evlilikten bahsetmek olur mu? “Hayır, eşcinsellik bu yüzyılın, bugünün meselesi, biz varız, bakın buradayız ve bu problemlerle yaşıyoruz”u anlatman için önce varlığını kabul ettirmen gerekmiyor mu? “Ben varım, bunu yaşıyorum” dersin, sonra yaşam hakkını, sağlık hakkını, eğitim hakkını falan alırsın, sonra evliliğe de gelirsin. Sıralamalarımız yanlış.

Sıralama olması gerektiğini düşünüyorsun…

Tabii ki. Yani, sonuç itibarıyla her şey için böyledir. Aktivistlerin problemi, olayları kendi algısından anlatmak. Mesela bazı tartışmalar oldu, bir basın açıklaması yapmışlar, ben bile anlamıyorum. STK dilinde. E kime nalatıyorsun sen bu lafı? Ben böyle şeyleri çok saçma buluyorum. STK dili ne demek? Kendi aranızda öğrendiğiniz bazı diller. Günlük hayatta kullanılmayan. Kime anlatıyorsun? Yan komşum STK’ya mı anlatıyorum derdimi? Ya da zaten bu konuda bilgili olan, bu konuda aştığını düşünen insanlara mı, kime anlatıyorum? Önce hedef kitle belirlenmeli bence bazı şeylerde. Hedef kitle kim? Bunlar. Senin söylediğini anlıyor mu o hedef kitle? Onu bırak, senin tabanın anlamıyor bu anlattığın şeyi. Yine aynı şeyi anlat, daha yalın anlat. ‘Heteronormatif’ dediğinde anlamıyorsa ona göre bir şey bul, değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder