Bu Kütüphanede Kitaplar Canlı RADİKAL





Bu kütüphanede kitaplar kanlı canlı

PINAR ÖĞÜNÇ

13/02/2010

Hiç bir lezbiyenle, şizofrenle, Yahudi'yle konuşmadınız mı? Mesele de buna rağmen var olan önyargılar zaten. Yaşayan Kütüphane'de her insan bir kitap. Daha önce 'okunanlar' en çok nelerin merak edildiğini anlatsın, havsalanız zorlansın...



Bir kütüphane düşünün, aynı mantıkta gidip kitabınızı seçiyorsunuz. Formu doldurup arzunuzu yetkili şahsa iletiyorsunuz; kitabınızı alınca münasip bir masaya oturuyorsunuz. Her şey aynı, lakin burada kitaplar canlı... Okumak demek, bu projede ‘kitabı’ konuşturmak, merak ettiklerinizi sormanız demek. Amaç birbirini tanımayan iki insanın muhabbeti değil tabii, bu okurla kitap buluşmasında başka bir gaye var. Kitapların hepsi türlü şekillerde toplumsal ayrımcılığa maruz kalan, ‘öteki’ gözüyle bakılan ve sadece bu kimlikleri yüzünden itilen, hayatları zorlaştırılan insanlar; etnik, dinsel, cinsel, kültürel, politik azınlıklar... Toplum Gönüllüleri Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi imzalı, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı destekli Yaşayan Kütüphane (www.yasayankutuphane.net), ilk kez 2007 Barışarock’ta denendi. Sonra bir Barışarock daha, Gepgenç Festivali, Sivil Sesler, Tüyap Kitap Fuarı derken şimdi de 13-14 ve 16 Şubat’ta 15.00-19.00 saatlerinde !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali kapsamında, festival merkezi The Hall’da okuyucularını bekleyecekler. 
Şimdiye kadar Yaşayan Kütüphane’den 150’ye yakın kitap, 2 bin 500’e yakın okuyucu geçti. Orijinal fikir Danimarka’da, etnik çatışmaların yaşandığı ve nihayetinde bir kişinin öldüğü bir mahalle üzerine yapılan çalışmadan doğmuş. Siftah, 2000 Roskilde Festivali. Sonra Avrupa Komisyonu’nun dikkatini çeken proje, ayrımcılığın yaşandığı, nefret suçlarının işlendiği hemen her ülkeye yayılmış. Toplum Gönüllüleri Vakfı, tecrübe kazandığı projenin başka STK’larca da denenmek istenmesi halinde desteğe açık. 
 
Yaşayan Kütüphane Koordinatörü Umut Karapeçe, bu işe girişirken başta bir anket yaparak bir önyargı kataloğu oluşturduklarından bahsediyor. 18-20 konu başlığı böyle çıkmış. Şu an 60’ın üzerinde kitap-insan var listelerinde. Onları seçerken de “Kendi konu başlığına dair düşünen, o konuda faaliyetleri olan, ‘biz’ diye konuşabilecek” kitapları tercih ettiklerini söylüyor.

Bir şikâyet varsa, kimi zaman kara cehaleti ortaya seren sorulardan olabilir. Ya da en demokrat, özgürlükçü, çağdaş görünenlerin içinde uyuyan ayrımcıyı dehşetle fark etmenin hayal kırıklığı anılabilir.
Popüler kitaplar da yerine göre değişiyor. Örneğin Kitap Fuarı’nda en çok lezbiyen kitap ‘okunmuş’; Barışarock’ta eski uyuşturucu bağımlısı... Başka bir faaliyet için zaten toplanmış, çeşitli ama fikren bir nebze açık insanlarla çalışmayı tercih ettiklerini söylüyor: “Radikal yerlerde, örneğin çok milliyetçi bir ortamda yapmak fantezi olur” derken, transseksüel Seyhan Arman kesiyor lafını: “Ben milliyetçi bir ortamda kitap olmayı çok isterim. Evet, zorlanabiliriz ama yapılamaz değil. Belki bu da senin önyargındır...”


‘Çok güzelsin’ ne demek?
Seyhan Arman

“29 yaşındayım, 30 yıldır, ana rahmine düştüğümden beri transsek-süelim. Ama trans geçişimi 2001’de tamamladım.” Seyhan Arman, önceki iki kitap olma tecrübesinde bunun altını çizdiğini söylüyor; sıkılmadan cinsel kimliğine dair genelgeçer ‘tercih’,  ‘sapkınlık’ klişelerini karşısındakine izah ediyor.
14 yaşından beri tiyatroyla ilgili; bu uğurda doğduğu Adana’dan İstanbul’a taşınmış. Cem Başeskioğlu’yla çalışmış. Şu ara sinema ve dizi dünyasında. En sinirlendiği de transseksüel rollerinin erkeklere verilmesi. Kadın rolü için zaten ümidi yok.
Arman, varlığıyla, otobüse, metroya binerek aktivizm yaptığını söylüyor. LGBT (Lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel) bireyleri ve HIV+’leri ilgilendiren mücadelelerde zaten aktif. Baba tarafından Kürt ve Alevi, ama bunlar ona göre cinsel kimliğinin gerisinde. Transseksüel bir kitap olarak zaten çok hikâyesi var. Öyle de tatlı anlatıyor ki...
“Konuşkan olduğum için ben lafa giriyorum. Önyargıyla geliyorlar zaten, belki de beni aşağılamaya gelmiş, olabilir. Önce neden bir transseksüel kitap okumak istediğini soruyorum, sonra sıfırdan transseksüellik nedir onu anlatıyorum. Başta tutuk bile olsalar sonra açılıyorlar. Kuaförümü de soran çıkıyor, estetik yaptırıp yaptırmadığımı da. Ailemle ilgili soru geliyor. Cevap vermek istemediğim soru yok. Cinsel hayatla ilgili soru geliyor, kimlerle çıktığımı merak ediyorlar.
Beni başı örtülü hanımlar çok okuyor. Erkeklerden de daha çok gençler... Orta yaşlılar benimle konuşmalarının yanlış algılanabileceğini düşünüyor olabilir. Sevgilisiyle gelen de var.
Önyargılarımın olmadığını düşünürdüm ama onlar beni okurken ben de öğreniyorum. Anne tarafımda bütün akrabalarımın başı kapalıyken ben de ‘türban’ diyordum. Birkaç başı örtülü okurdan türban değil, başörtüsü denmesi gerektiğini öğrendim. Transseksüel bir kadın için ‘dönme’ ne demekse türban da onlar için oymuş çünkü.
Ben seks işçiliği yapmıyorum. Ya da trafik polisi bana hiç ceza kesmedi. Ama bir günde üç ceza kesilen transseksüel arkadaşımı yok sayamam. Ondan da bahsediyorum. Halkımızda sahnedekini alkışlayıp yolda gördüğünün yüzüne tükürme vardır. ‘Ya Seyhan ne kadar farklı...’ demelerini sevmiyorum. Seyhan ya da Bülent Ersoy ya da Tarlabaşı’nda seks işçisi, aramızda fark yok. Ama emin olsunlar, tanısalar Ayşe’nin de başka bir farklılığı var.
Transseksüel deyince insanların aklına gelen eli falçatalı insanlar; travesti dehşeti... Benim bunların içinde olmadığımı düşünüyorlar. Hayır, ben de iki kere televizyona çıktım. Birtakım adamlar iki kadına saldırdıklarında transseksüel arkadaşları-mız tartışırken, tesadüfen ben de oradan geçiyordum, kavgaya karıştım; televizyonda da çok net göründüm. Olabiliyor işte.
Bugüne kadar sadece bir kişinin laf olsun diye geldiğini hissettim, onun dışında canımı sıkan olmadı. Zaten ya saygıdan, ya travesti dehşeti olur diye mi bilmiyorum, korkudan, insanlar çok düzgün davranıyor.
‘Çok güzelsin’ denmesi beni sinir ediyor. Özellikle kadınlar ‘Benden bile güzelsin’ diyor mesela. Bakıyorum, abla sen zaten güzel değilsin ki! Beni erkek gibi gördüğünü, aşağıladığını düşünüyorum o lafla. Kadına benzemişsin demek istiyor. Ya da saçımı peruk sanmaları, yüzümde estetik olduğunu düşünmeleri beni rahatsız ediyor. Aynada kendimi güzel buluyorum tabii ki, ama o lafı fiziksel olarak yüzüne bakılmayacak biri olsaydım dahi söyleyecekti. Samimi gelmiyor yani...”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder